anasayfa
gezi notları
SİNOP
SİNOP
Liseden arkadaşlarımızla, bir araya geldiğimiz bir
kahvaltıda, Sinop’ta yerleşmiş olan arkadaşımız Yurdanur’un çağırısını kabul
edip hemen organize olmuş, 19 Mayıs tatili için uçak biletlerimizi almış, otel
rezervasyonumuzu yaptırmıştık. İlk kez bu kadarımız şehir dışında
toplanacaktık… tam da o hafta Soma’da maden faciası yaşandı… hepimiz aynı öfke
ve üzüntüyü paylaşıyorduk, yastaydık milletçe ama yine de hiçbir şeyi iptal
etmedik. Ben kendi adıma, aynı duyguları paylaştığım, sohbet etmek için oturduğumuzda
memleket meselelerine aynı pencereden baktığım insanlarla, -hele ki bunlar
kadınlarsa- bir arada olmanın bile ne
kadar önemli ve değerli olduğunun farkındayım, ya evde oturup TV seyredip,
sinirlenip, facebookta duygularımızı paylaşacaktık, ya da….
Sinop çok güzel bir şehir, sadece iki gün oradaydık ama
oldukça dolu geçirdik sevgili arkadaşımızın başarılı organizasyonu sayesinde. İlk
kez gittiğim Karadeniz’in anlatılan yeşil-mavisini seyrettik , limanda çay
içtik, şahane koylar gördük, kaleyi
gezdik, şelaleye tırmandık, suyun sesiyle ruhumuzu besledik, manzara, insanlar
çok güzel, yaşam çok kolay. En çok da ilgimi çeken ilk kez gördüğüm, bir daha
da görür müyüm bilemediğim uğur böcekleri kolonileriydi, denizle gölün
birleştiği kıyıda… inanılmazdı… tahta parçaları, ağaç kavukları, dalları uğur
böcekleriyle doluydu. Tabii ki yöresel yemekler… meşhur pastanesinin prenses
tatlısının tadına baktık, Karadeniz’in balıklarını yedik, çarpan balığı ile ilk
kez tanıştım, gözlemenin bir çeşidi olan katlamalar enfesti, benim için en
unutulmaz tat üstü ceviz kırıntılarıyla süslü fırın sütlaç ve Serpil’in
internetten baktığı fırından aldığımız “nokul”du. Vakit bulamadığımızdan
yiyemediğimiz ama aklımda kalan cevizli mantı ve Sinop’un meşhur yumurtasıyla
yapılmış revani…. Bir dahaki sefere de mutlaka onlar denenecekJ
Her şey çok güzeldi de en çok beni etkileyen, dizilerde
gördüğüm gittiğimde mutlaka ziyaret edeceğim dediğim Sinop Cezaevi oldu. İçeri
girdiğim andan itibaren, daha avluda, kapıda hissettiklerim aynıydı… hele
“Çocuk İslahevi”… Çocuk islahevi ne demek yahu?” ben islah edemiyorum, kapat
parmaklıklar arkasına”. Hiçbir canlının barınamayacağı o karanlık, izbe,
insanlık utancı olan hücrelere tık, sen böylece islah (terbiye L
) et mi demek???? Gezdikçe, koğuşlara baktıkça -zaten yatılı okul travmam
olduğu için- kabusta gibiydim…kısıtlanmaları, mecburiyetleri, duvarları
küçüklüğünden beri hayatımın her alanında yaşamış biri olarak orası benim için çok
etkileyiciydi….
Sabahattin Ali’nin koğuşu diğerlerinden biraz daha konforlu,
eski bir yatak, tuvalet denilen bir delik ve yazıları için eski bir masa…
Yazdığı pek çok şiir, yazı duvarları süslüyor. Karadeniz’in azgın dalgalı
kıyısında yerleşmiş edilmiş bu hapishanede yazdığı ve dillerden düşmeyen şarkı
benim için artık daha anlamlı. Bundan böyle her dalga sesini duyduğumda içimden
söyleyeceğim bu sözleri L
“Dışarıda deli dalgalar, gelir duvarları yalar,
Seni bu sözler oyalar, aldırma gönül aldırma”
2 yorum
Sinop çekirdek satan adamın, kabukları yere atmayın diye külah yapıp verdiği, suç oranının en az olduğu ilimizdir.
YanıtlaSilevet en mutlu insanlar oradaymış Türkiyede.. bunu orada yasayan arkadasımızla paylastıgımızda 'çalışmıyorlar ki, ondan mutlular' diye cevap verdi :)
SilMesajınız için teşekkürler...