anasayfa
gezi notları
GAZİANTEP
GAZİANTEP
Birkaç yıl önce ilk kez gittiğim 2 günlük Gaziantep
gezisinden kalbimin yarısı orada kaldı diye dönmüştüm. Bu yıl bir günlük bir
ziyaret fırsatı daha buldum, uzun bir gündü, gittiğime değdi. Geçen sefer şehir
merkezinde kalmıştım, neredeyse şehrin tamamını gezebilmiştim, hanlar, müzeler,
lokantalar, kapalı çarşısı… bu yıl da şehrin geri kalanını tavaf ettim Bir
günüm daha olsa bu gezi tamamlanacak, şehir merkezi dışındakileri göreceğim,
farklı birkaç şey daha yiyeceğim…
Oyuncak müzesini İstanbul’da gezme fırsatım olmamıştı,
burada kısmet oldu. Atatürk anı müzesi zaten her şehrin efendisi J
Adını da kurtuluş savaşının içinde yer alan Antep’te savaş müzesi var.
Antep Kalesinin içinde savaşın ruhunu hissedebiliyorsunuz. Kalenin
dibindeki peynircilerden peynir, zeytin almayı sakın unutmayın, Antep peyniri
benim gözdem, keçi, inek, koyun ya da karışık hangisini tercih ederseniz…
Antep kadını çok şıktır, hem marifetli hem de bakımlıdır,
temizliğe çok düşkündür. Antep şehir müzesini gezdiğinizde bunların hepsini bir
arada görebiliyorsunuz. Anneannemden biliyorum o da tam bir Antep kadınıydı. Kilis
o zamanlar Antep’in kazasıydı. Hem çok şıktı, o zamanın terzilerine özenle seçtiği
kumaşlardan elbiseler diktirirdi, yaşlandığında bile şık giyinirdi. Çocuklarını
da öyle giydirir, özenle saçlarını tararmış, evde her yer örtülü, örtüler ütülü,
hatta kolalıymış. Düzen onun için çok önemliydi. O kadar güzel yemek yapardı
ki, şimdi en ünlü lokantalara gitsem de hala ondan daha güzel yemek yapanını
bulamadım, iyi ki hayattayken onunla yaşama fırsatı bulmuşum. Küçükken anneannemin
hamam hikayelerini dinlerdik, hamam müzesini gezdiğimde hepsi canlandı gözümde,
evimizdeki kurna, tahta takunyalar ve bakır hamam tasının aynıları burada da
vardı.
Antep’te hamamlar üç bölüme ayrılıyor. Soğukluk, ılıklık,
sıcaklık…. Her bir bölümde vücudu alıştırarak yıkanıyorlar, her bölümün ritüeli
farklı oluyormuş sanırım.. bir de loğusa hamamı var bugüne kadar duymadığım.
Heykellerden anladığım kadarıyla bebek 40 günlük olduğunda, anne ve bebek
burada yıkanıyor, o zamanların deyimiyle “kırklanıyor”.
Arkeoloji müzesini gezdiğimizde gördük cam eşyanın tarih
öncesi dönemlerde burada kullanıldığını. Cam müzesi var Antep’te, cam objelere
hayranlık besleyen ben, buraları gezerken de çok keyif aldım.
Meşhur Menengiç kahvesini tarihi hanın avlusunda içtim, ama
ne yalan söyleyeyim sade Türk kahvesini tercih ederim.
Zeugma Müzesini gezerken hayranlıkla, mozaik eserleri
izlerken şaşkınlıkla soruyorsunuz, evvel zamanlarda bunlar nasıl olmuş? nasıl
yapılmış? Sanki sanat o zamanlardaymış, şimdi sanat bile tıkandı, kısıtlandı L
Sokaktaki herhangi bir tatlıcıdan tatlınızı alın,
istediğinizden içeri girip, istediğiniz tatlıyı yiyin derim ben. BENCE hepsi
neredeyse birbiriyle aynı, hepsi birbirinden özel ve hepsi çok güzel. Çarşıdaki
katmercide yediğim katmer benim bile 2 günlük tatlı ihtiyacımı giderdi. Fıstıkların
bolluğu, hemen her tatlıda kullanılması, incecik açılan hamuru mu bu doyumsuz
lezzetleri oluşturan??
Aklınızda bulunsun, Elinde baklava paketi olmayan yolcuyu
uçağa almıyorlarmış diye bir söylenti var J fıstıklı baklava 6
gün, kuru baklava 15 gün saklanabilirmiş tazeliğini koruyarak, ama kuru
baklavada kaymak olmazmış. Hangisini alıp getirirseniz getirin her yediğinizde
aynı zevki alacaksınız eminim.
İnternetten küçük bir araştırmayla yiyecek yerlerini ziyaret
ettim, yediğim kebapların tadını anlatmama gerek yok. Birkaç merak ettiğim şey
kaldı hala tadına bakmadığım, bir dahaki sefere de onları tadarım.
Antep halkı çok yardımsever, ne sorsan cevaplıyor, yardımcı
olmaya çalışıyor, ama kadın esnaf yok gibi. Sokaklar erkek dolu, hele akşamları
hiç kadın yok, hava kararınca el ayak çekiliyor.
Uçağa binerken dikkatimi çekti, yolcuların sosyal seviyesi
oldukça üst düzeyde, başka şehirlere de çok yolculuk yaptım ama dikkatimi
çekecek kadar farklıydı. Sanırım tek günlük Antep gezileri oldukça revaçta,
herkes o güzel yemekleri tatmak, her sokağı ayrı tarih olan bu nadide şehri
gezmek için adeta yarışıyor. Tabii bununu olumsuz etkisi olmuş, fiyatlar ikiye
katlanmış. Önceki yıllarda gittiğim Antep gezisinden dönerken İstanbul’da bu
yemekler hem bu kadar lezzetli, hem de bu kadar ucuz değil diye düşünmüştüm,
şimdiyse lezzeti aynı değil ama fiyatı neredeyse seviyeyi tutturmuş.
Bana göre olumsuzluklardan biri de ipek yolunda bulunan tarihi
hanların otel ya da restaurant olması… keşke her şey olduğu gibi kalsaymış. Daha
önce gezdiğim, avlularını, içindeki mağaraları hayranlıkla izlediğim, odalarına
baktığımda hikayeler kurguladığım, ipek yolundaki bu muhteşem hanları
korusalar, dokunmasalarmış. Birkaç kliseyi kültür merkezi yapmışlar, bir kaçını
da camii… mimarilerinden belli olan kliseler üzerindeki minareler eğreti
duruyor, duvarlarındaki güzelim oymalar, resimlerinde üstü kapanmış, ibadet
edilen salonda sandalyeler dizilmiş, ayin yerine seminer izleyeceklerini
bekliyor.
İlk gördüğümde İtalya’ya benzetmiştim şehrin merkezini, dar
sokakları, tarihi yapılarıyla tipik Akdeniz mimarisi.
Bakırcılıkla geçiniyor halkın bir kısmı, Bakırcılar
çarşısında hala bakır dövülüyor, baba oğul aynı işi yapıyor, ne mutlu… Sedef
kakmalı yüzükler, kolyeler, sandıklar, sandalyeler, bastonlar, tahtayla çok
yakışıyorlar. Umarım yıllar yıllar boyu sürer bu sanat, bu işçilik.
Kim bilir daha neler gördüm, gördüğümde neler hissettim…
Mesela yarı açık bir kapının ardında oturan kadına bir şey sormak istedim,
anlaşamadım, Türkçe bilmiyor, Türkçe konuşamıyor, dar sokakları gezdiğimde açık
kapılar gördüm, avlulara açılan, içimde merak duygusu uyandıran, hadi buyurun
diye davetkar… içeride çamaşırlar asılmış, çocuklar oynuyor, komşu ziyaretleri
yapılıyor, kim bilir bu eski evlerde,
bu avlularda neler yaşanıyor??
0 yorum
Mesajınız için teşekkürler...