URLA

Son yıllarda her yaz birkaç gün de olsa gittiğim Urla’ya 2 günlüğüne uğradım geçen bayram. İskeleye geldiğimde kendi semtime gelmişim gibi oldum. İskeledeki meşhur cibörekçide, denizin dibindeki balıkları seyrederek ettiğimiz kahvaltı huzurun gerçek adıydı…

Yıllardır Urla’da çalışan ve yaşayan kuzenim dolayısıyla çok kadın tanıdım orada. Esnaf, doktor, eczacı, öğretmen, ev hanımı… pek çok güzel ve başarılı kadın. Hepsi duyarlı, hepsi dayanışma içinde. Kimi evli, kimi boşanmış, kimi hiç evlenmemiş, kimi çocuğuna, kimi hasta yakınına, bakıyor, kimi sağlık sorunlarıyla uğraşıyor. Kimi yalnız, kimisi eşiyle çalışıyor, ya da evde çocuklarıyla hayat mücadelesi veriyor ama her türlü zorluğa rağmen hepsi güleç, yaşamın tadına varıyor.

Urla belediyesi kadınlara kapalı Pazar yeri vermiş, ismini de KADIN PAZARI koymuşlar. Kadınlar marifetlerini sergiliyor bu tezgahlarda hem de para kazanıyor. Yumurta, bal, reçel, peynir, tatlılar, börekler, çörekler ne yemek istersen var çeşit çeşit yöresel. Kendi diktikleri elbiseler, ördükleri patikler, şallar, yaptıkları çantalar, bezden bebekler, etekler, boyadıkları tepsiler her biri sanat eseri, her biri el emeği.

Urla, geniş ana caddeleri, hastanesi, belediyesi, tapu dairesi, Anadolu lisesi, sağlık merkezi, geniş caddeleri, tüm banka şubeleri, butikleri, adım başı bulunan lokantaları ile küçük bir şehir gibi, bir yandan da dar sokakları, eski kerpiç evleri, bahçede yapılan kahvaltıları, komşudan komşuya giden ikramlıklarıyla da Egenin bir köyü adeta. Burada deniz kenarında çay içip, balık ekmek keyfi yapabilir, Çınar altındaki kahvede kahve içebilir, biraz ileride muhteşem katmer ve damla sakızlı muhallebi ile ağzınızı tatlandırabilirsiniz. İskelede lüks restaurantlar da var, salaş çay bahçeleri de… en çok dikkatimi çeken küçük kır kahveleri. Kadın erkek istediğiniz gibi oturup, fırından aldığınız taze simit ya da böreklerle kahvaltı edebilirsiniz. Ayrıca dikkatimi çok çeken başka şey de burada ekmek fırınlarının bolluğu, ekmeklerin ve ekmek dışındaki ürünlerin tazeliği, çeşitliliği. Algıda seçicilik herhalde J  insan ne yiyeceğine karar veremiyor.

Burada ilk kez gördüğüm ve tadına baktığım dondurmalı enginar tatlısına bayıldım. Enginarın üstüne dondurma ve havuç reçeli konularak sunuluyor. Eğer uğrarsanız 14metrekare isimli, ondört metrekare olan cafe’de bunun tadına bakmanızı öneririm. Ayrıca ev yapımı limonata ve karadut şurubu gerçekten harikaydı.

Urla’da seralar da var, hayvan çiftlikleri de ama en dikkat çekici enginar çiftlikleri...  Enginar mevsimine denk geldiyseniz bolca alabilirsiniz. Hemen her yerde satılıyor.

Eskiye göre daha kalabalıklaşan, İstanbul’dan çok göç almış Urla’da kalabileceğiniz çok güzel butik oteller, pansiyonlar var. İskele meydanından kalkan günlük tekne turlarına katılarak koyları gezebilir ya da plajlarında güneşlenerek Ege’nin güzel denizinin tadını çıkarabilirsiniz. Akşamları çok yakın olan Çeşmealtı gece pazarından alışveriş yapabilir, sahilde gezerken meşhur dondurmacısındaki çeşitli dondurmalardan alabilir, deniz kıyısındaki lokantalarda midye dolma, balık, deniz ürünlerinin hemen her çeşidini bulabilirsiniz.

ALIŞVERİŞ

Yaz bitti, okullar açıldı. Masraflar çoğaldı, ihtiyaçlar iyice arttı. Son fırsatlardan yararlanmak, iyice düşmüş fiyatlı ürünlerden satın almak için sizin için KOTON mağazasını ziyaret ettim hafta sonu. Çok ekonomik ve de gayet şık ürünlerden bir derleme yaptım, hatta içinden kendime de satın aldım.

Siyah düz rugan ayakkabılar hem pantolon altına hem de etek ve elbiselerle çok kullanışlı (30 TL). Siyah yılan derisi desenli çantanın içine şemsiye, şal koyabilir, mevsimin her türlü hava koşuluna hazır olabilirsiniz (70 TL). Pazen, gri-mavi küçük desenli bol elbise çok kullanışlı, hem botlarla hem babetlerle günlük hayatınızda rahatlığı yakalayabilirsiniz (20 TL).

90’lar geri döndü. Her alanda olduğu gibi bu yıl da modada 90’lar rüzgarı esiyor. Önden cepli, bol paça jean (25 TL) üstüne giyeceğiniz kısa gri kazak (60 TL) oduncu gömleğiyle (40 TL), ya da bu yıl yine moda olan klasik polo yaka t-shirt (13 TL) içine sokarsanız, bir de altına kalın topuklu platform ayakkabıyla 90’lardan çıkmış olacaksınız.

Ekoseyi severim, her mevsimde kullanırım. Bu yıl yine çok moda. Bordo ve yeşil rengini görünce bayıldım. Bordo ekoseli pantolon (80 TL) üstüne kısa bordo kazak çok şık. Yeşil ekose pantolon (80 TL) üstüne giyeceğiniz lacivert mont (100 TL) tam bir sonbahar klasiği. 

Hepimiz biliyoruz hasta olmak ne demek. Hasta olduğumuzda çekilen acı, hastalığın çeşidi farkı da olsa hissettiklerimiz aşağı yukarı aynı. Psikolojik ve fizyolojik bozukluklar yaşıyoruz o dönemde, tedavi oluyor, geçmesini bekliyoruz,  geçmeyecek bir hastalıksa kabullenip onunla yaşamaya alışıyoruz.

Hepimiz hasta olmuşuzdur, hafif ya da ağır bir yerlerimiz ağrımış, yatmak, hayata mola vermek zorunda kalmışızdır. Bu kişilerarası ortak bir durum,  farklı olan hasta yakını olmak. Hayatının bir dönemi hasta bakmış olanlar bilir, hasta, yatağında yatar, tedavisini olur, sürecin geçmesini bekler, acısıyla baş başadır ama hasta yakının durumu da bazen ondan da zordur. Yakınınızı yatakta görmek, acı çektiğini bilmek, içinde bulunduğu duruma seyirci kalmak, insana çaresizlik duygusunu yaşatıyor. Eğer yakınınız sürekli birlikte yaşadığınız kişi değilse hayat bölünür. Hem kendi ailenize hem ona zaman ayırmak zorundasınızdır. Bunu da onu üzmeden, kendisini külfetmiş gibi hissettirmeden yapmalısınız. Hastanede yatıyorsa uygun  fizik koşullarını , evde yatıyorsa hastanın tüm gereksinimlerini karşılamak zorundasınız. Yemek, uyku düzeni, temizlik, ilaç tedavisi, kişisel hijyen hastaya uygun düzenlenmeli, aynı zamanda kendinize de bu koşulları sağlamalısınız.

Annem hastanede yatıyor bu günlerde, o dimdik yaşam boyu ayakta görmeye alışık olduğumuz kadını, çocuk gibi çaresiz, yatağın içinde görmek, bir odanın içinde günlerin geçtiğini izlemek derin üzüntü yaratıyor içimizde. İnsan düşünüyor, hem onu, hem onun hissettiklerini, hem de kendini… Bir gün biz de bu durumda olabiliriz ve çocuklara bu duyguyu yaşatabiliriz diye endişeleniyorsunuz. Yoğun şehir hayatı ve katlanılmaz trafik içinde boğuşurken, iş, hastane, ev üçgenini dengede tutmaya çalışıyorsunuz. Kendinize iyi gelecek bir etkinlik yaptığınız zaman suçluluk duyuyor, sanki hayat durmalı, sadece ona odaklanmalıymışsınız gibi hissediyorsunuz.

Hele yatan çocuğunuzsa, tamamen size bağımlı ve yaşamının gelecek kısmını da etkiliyorsa durum daha da vahim. Onun fark etmediği pek çok şeyi biliyor, gözünüzün içine yardım istercesine bakarken, ona hissettirmemeye çalışmak kalbinizin ve beyninizin direncini daha da düşürüyor, psikolojik açıdan yıkıma uğrayabiliyorsunuz.

Günlük hayatın karmaşasına kaptırmışken kendimizi bunları pek düşünemiyoruz, başımıza geldiğinde daha iyi algılıyor, bunları yaşayan başka insanları çok daha fazla anlayabiliyoruz. Sıradan geçirdiğimiz bir gün bile bize değerli geliyor, evimizde telaşsız oturmak bile ne keyifliymiş aslında diyebiliyoruz. .

Umarım herkesin hastaneyle ilişkisi minimal olsun, hasta olarak baktığı yakınları bir an önce sağlığına kavuşsun, kendileri hastaysa iyileşip yaşama tutunsun, hayat bayram olsun, herkes sevdiğinle ele ele mutlu günlerde birlikte olsun J