HUZURUN ADRESİ FOÇA!!

Yıllık iznimin küçük bir bölümünü bu yıl sezon başında kullandım. Okulların kapanacağı son hafta… Kendimi öyle yorgun hissetmiş olacağım ki sessizlik ve dinlenme amaçlıydı yapacağım bu tatil. İki gece için Foça’da bir pansiyonda yer ayırttım. Oraları iyi bilen kuzenime pansiyonu sorduğumda iyi seçim yaptığımı söyledi. Gittim, gördüm ki iyi seçim yapmışım. Hem çok temiz, hem odada Foça’nın o güzel sokaklarına bakan balkon var, hem de sahile çok yakın, sokağın başında da küçük bir market var.  Sabah kahvaltıları muhteşem değildi ama ihtiyacımız olan her şey vardı. Asıl mühim olan kahvaltıyı, pansiyonun terasında, dağları, denizi ve Foça’nın o güzel evlerinin damlarını, sokaklarını seyrederek yapıyorsunuz. Eee daha ne olsun değil mi??

Foça’nın bir kısmında yazlık olarak kullanılan yeni yapılmış müstakil evler var, asıl Foça’nın merkezi müthiş Rum evleriyle bezenmiş. Daracık sokaklar, taştan duvarlar, birbirinden süslü ve tarih kokan pencereler, kapılar. Hangi sokaktan yürürsen yürü çıkacağın yine o balıkçı tekneleri, lokantalarla çevrilmiş güzelim sahil.

Foça’ya gelip tekne turu yapmadan olmaz. Güzelim koyları uygun fiyata gezebilir, öğle yemeğinizi teknede yerken, tertemiz sularda yüzebilirsiniz.

Balık, midye dolma, midye tava buranın özel yiyecekleri… Bir de bir fırın var ki, hem çeşitleri, hem tazeliği açısından benim gibi karbonhidrat delisini deli etmeye yetti, mutlaka ziyaret etmenizi öneririm J

Denizkestanesi temiz denizlerde bulunurmuş, denizin dibi denizkestanesi ile doluydu.

Kalenin arkasında cami ve klise yan yanaydı, bugünlerde ihtiyacımız olan güzel bir görüntüydü.

Ege Kuzey Deniz Kuvvet Komutanlığı’nın burada bulunması Foça’nın en güvenli sahillerden biri olmasına sebepmiş, aklınızda bulunsun.

Sezon başı olduğu için çok boştu, hava çok sıcak değildi, hatta akşamları çorap ve battaniye ile yattık, ama inanılmaz huzurlu, inanılmaz rahattık.

Kaldığımız günlerden biri Pazar’a denk geldi… Foça’da askerlik yapan çocukların izin günüymüş, sahilden denize giriyorlardı. Bir tanesi denizyıldızını yakalamış, diğerleri başına toplanmış, incitmeden denize atmasını, onun da canlı olduğunu söylüyorlar, hatta elinde tutan çocuk, yüzerek açıklara götürüyor ki yaşamını daha rahat sürdürebilsin, diğerlerine rahat katılabilsin diye… Buraya askerlik görevi için mecburen gelip, savaşmayı, öldürmeyi, ölmeyi öğrenen çocukların denizyıldızının yaşam hakkına duyduğu saygı çok etkileyici idi…

Aradığınız ekonomik tatil, temiz deniz, huzur ve dinlenme ise burası tam size göre….

Bu ay yıllarca birlikte çalıştığım, tanımaktan çok büyük keyif aldığım, fiziksel hayranlığımın hiç değişmediği, tipik ikizler burcu, dikkat çekici, hareketli ve enerji dolu bir kadını sizlere tanıtmak istedim. Yıllardır ertelediğim ofis ziyaretini bu söyleşi bahanesiyle gerçekleştirdik. Sohbet o kadar keyifli o kadar dolu doluydu ki, biraz oradan, biraz buradan derken ne kayıt alabildim, ne not tutabildim. Bir kez boşanma geçirmiş, 37 yaşında ikinci çocuğunu doğurmuş bir kadın olan ben, onun her anlattığını öyle çok hissederek ve hak vererek dinliyordum ki.. Kendisi anti-aging uzmanı, tam da mesleğine uygun olarak yanından ayrıldığımda yenilenmiş, pozitif enerji dolmuştum. Cuma akşamüstünün telaşlı saatleri arasında, kahve eşliğinde yaptığımız muhabbetten kalanları size bu sayfada Banu Özmen’in ağzından aktarıyorum.

BANU ÖZMEN

Ankaralı bir aileyiz. Türkiye’nin en iyi okullarından mezun olmasına rağmen ben olunca işten ayrılıp, evde çocuklarıma bakacağım kararı annemin bana göre büyük fedakarlıktı.. Lise sonrası o zamanın çalışkan çocukları genellikle ya tıp ya mühendislik tercihi yapardı, ben de doktor olmayı tercih ettim. Tıp fakültesi biter bitmez, evlendim ve İstanbul’da yaşamaya başladım. Annemin tüm uyarılarını göz ardı etmiştim o yaşlardaki tipik genç kızlar gibi.

7 yıl sürdü evliliğim. 25 yaşındaydım evlendiğimde, hem çok gençtik, hem de aile yapımız çok farklıydı. Boşanmaya karar verdiğim yıl birçok felaketi bir arada yaşadık ailece. Dedemin kanser haberi, annemin rahim kanseri ameliyatı, boşanma davamın sonuçlanması, mahkemeden on beş gün sonra barsak düğümlenmesinden hastaneye kaldırılışım, kız kardeşimin kolunu kırması arasında neredeyse birer ay vardı. Evimiz sürekli geçmiş olsuna gelenlerle dolup taşıyordu.. 3 barsak operasyonu geçirdim, 38 kiloya düşmüş, ölümden dönmüştüm. Bu olaylar benim ve ailemin pek çok olaya bakış açısını değiştirdi. Annemlerin “kızım ne yaparsan yap, yeter ki mutlu ol” sözleri hala kulaklarımda.

Dibe vurmak denir ya… o dönem en diplerdeydim, şimdi düşündüğümde nasıl kaldırabildim o kadar ağır olayı bir arada diye kendim bile inanamıyorum.

37 yaşında hayat arkadaşımı buldum. Onunla vakit geçirmek, onun yanında olmak beni inanılmaz mutlu ediyordu, duygularım karşılıklıydı. Evlenmeye karar verdik. 44 yaşında anne oldum. Bir söyleşimde “en güzel anti-aging yöntemi 44 yaşında anne olmak” demiştim ve gülmüştük.

40 yaş sonrası çocuk sahibi olmak bazı yönlerden zordu tabii ama birçok açıdan da çok daha keyifli. Bir kere aklınızda bir şey kalmıyor, yapmak istediğiniz pek çok şeyi yapmış oluyorsunuz, pek çok konuda doyuma ulaşıyorsunuz ve tabii çocuğunuza daha da yoğunlaşıyorsunuz.

Hayat herkes için aynı olmuyor, anlamı da bu değil mi? inişli, çıkışlı olması… Mutluluktan yere basamadığım zamanlar da oldu, çok fazla bunaldığım zamanlar da..önemli olan şimdiki zamansa eğer huzuru buldum. Sevgili kocam ve biricik kızım ve çok severek yaptığım işimle Türkiye’deki  şanslı kadınlardanım.

Tüm kadınlara tavsiyem;  hiçbir zaman, hiçbir olay karşısında umutsuzluğa kapılmamaları. Hayat günü ve saati geldiğinde size her istediğinizi veriyor. Yeter ki inancınızı kaybetmeyin, umutsuzluğa kapılmayın, elinizden geleni yapın ve bekleyin J

Bu sıcak yaz günlerinde tatil öncesi alışveriş keyfine devam J

Bugünkü durak H&M… her keseye, her bedene uygun, ailenizin tüm bireyleri için tek mağazada alışverişinizi bitirebilirsiniz..

Ben sizin için şöyle bir dolaştım, fikir edindim, gündelik yaşamınızda işinize yarar diye düşündüm J

File ya da dantel görünümlü elbiseler çok moda (130 TL), üstüne hasır şapkayla (35 TL) hasır çantayla (40 tl)  ve terlikle (70TL) gündüz istediğiniz her yere gidebilirsiniz. İsterseniz takı ekleyip, ayakkabıyı değiştirirseniz güzel bir akşam giysisi olabilir.

Büyük beden giyiyorum ama spor şıklığı seviyorum diyorsanız bu gömlek tam size göre, hele kollarını kıvırırsanız istediğiniz görünüm için hazırsınız (40 TL).

Hardal rengini çok severim. Hem siyah, hem lacivert,  hem de koyu kahverengiyle muhteşem oluyor. Hardal kolsuz elbisenin altına seçtiğim dore terlikle de giyebilirsiniz, günün modasına uygun kalın topuklu siyah ayakkabıyla da (50 TL).

Çocuklarınız için de seçenek çok fazla… Erkek çocuk siyah şort (30 TL), üstüne kurukafalı t-shirt (25 TL), kız çocuk elbise (15 tl).

Şehirde, özellikle işe giderken askılı elbiseleri kullanamıyorum diyenlere müjde! Bu yaz bu elbiselerin, ya da askılı bluzların içine t-shirt giyme modası var. Vitrindeki siyah beyaz ikiliye bayıldım.

Kadın, erkek, çoluk, çocuk fark etmiyor artık çoğumuzun tutkusu alışveriş. Kapitalizm diyoruz, israf haram diyoruz ama maalesef tutkularımıza da yeniliyoruz.

Güzel olan şeyleri çabuk kabulleniyor insanoğlu, güzel yemekleri, güzel giyinmeyi, güzel evlerde oturmayı… gel gör ki, kabullendiği kadar çabuk vazgeçemiyor.

Hepimiz hayatımızı daha iyiye, daha ileriye götürmek, daha iyi şartlarda yaşam sürmek için uğraşıyor, didiniyor, konforlu hayat için kıymetli yıllarımızın çoğunu gereken parayı kazanmak için feda ediyoruz.

Ekmekle, suyla hayat geçer tabii… ölmeyecek kadar yaşarsın, doğayla iç içe ihtiyacın kadarını karşılarsın. Belki çok daha mutlu olursun, beklentin azalır, zaafların olmadığı yerde tutku olmaz, kıskançlık olmaz, rekabet duygusu olmaz, bu da yaşam kalitesini olumlu etkiler, stresi azaltır elbette. Bu tarz yaşamayı seçenleri kutluyorum, onlara gerçekten hayranlık duyuyorum. Ama ben şehirde doğan, hem de İstanbul gibi içinde her şeyi barındıran ve bu şehir sınırlarını kısa tatiller dışında aşamayan, başka kültürlere dışarıdan bakan bir kadın olarak alışveriş tutkusunun esiri olanlardanım L

Konu açılmışken, yaz mevsimine girerken, henüz okullar da kapanmamışken, bayramın erken geldiğini düşünen hazır giyim sektörü, tatil öncesi indirime girdi bu sene. Çok da güzel oldu. Vitrinlerden seçtiğim bir iki ekonomik parçayı sizinle paylaşmak istediğim bugün. Zaman zaman gördüğüm, gezdiğim mağazalardan seçtiklerimi paylaşmak hoşuma gidiyor,  gündelik hayatımızda işimize yarayabileceğini düşünüyorum bu fikir alışverişinin J

Hepimizin hemen hemen her semtte bulabileceği, fiyat olarak da ulaşabileceğimiz KOTON mağazalarında satılan bu ürünler çok kullanışlı. Desenli siyah beyaz pantalonun üstüne giyeceğiniz beyaz bir t-shirt ve altına beyaz terlikle istediğiniz her yere gidebilirsiniz. İşe ya da gündüz arkadaş buluşmasına bu kombinle gidip, altına topuklu ayakkabı üstüne gömlek giyerek akşam yemeğine çıkabilirsiniz (t-shirt 30 TL, pantolon 40 TL, terlik 30 TL). Büyük beden giyenler için de güzel bir gömlek gördüm. Kırmızı çizgili gömleğin kollarını kıvırıp, terlik ya da sandaletle jean pantolon üstüne giyerseniz spor şıklığı yakalar, kumaş pantolon üstüne giyip, daha kapalı bir ayakkabı ile tamamlarsanız kolayca daha resmi hale getirebilirsiniz (kırmızı çizgili gömlek 30 TL).

Yoğun bir hafta sonu sabahı enerji kazanmak için arkadaşımla buluşup güzel bir kahvaltı etmeyi planladık, yetişilecek yerlere koşturmaya başlamadan, şehrin yoğunluğuna kapılmadan, şöyle uzun, uzun keyifle ve huzurla…

İstanbul aşkımı artık herkes biliyor. Nereye gidersem gideyim, sadece birkaç gün… yine İstanbul, yine İstanbul. Bu şehrin sokakları beni heyecanlandırıyor, duygu durumuma en çok bu şehir hitap ediyor. Hala gitmediğim, keşfetmediğim öyle çok semt, öyle çok sokak, öyle çok mekan var ki..

Şişhaneyi seçtik bu cumartesi, hem çok tarihi bir semt, hem de ulaşım çok kolay. Metroda Şişhane durağında iniyorsun. Merdivenleri çıktığında gördüğün otel “Duru Sultan Hotels”… çok güzel bir lobi, çok güzel bir karşılama  J

Asansörle 6.kata çıktık, açık büfe kahvaltımız hazırdı. Hem çeşit çoktu, hem de lezzetleri güzeldi. Sıkma portakal suyu eşliğinde börek, kahve yanında kruvasan ya da Türk usulü istediğiniz kadar çayla birlikte menemen… zevkinize göre hazırlayabilirsiniz.

Açık kısımda bir masa seçtik kendimize, arkamda Galata Kulesi, önüm Haliç’e bakıyor. Daha ne olsun??? Eğer huzur, keyif, lezzet hepsi bir arada olsun diyorsanız gündelik hayatınız için kesinlikle tavsiye edeceğim bir yer, ayrıca çalışanlar da çok nazik bu da buraya ayrı özellik katıyor. İlk fırsatta yine geleceğime dair kendime söz verdim.