DUYGU GÜNKUT







AYIN KADINI NİSAN 2016
DUYGU GÜNKUT

İlkbahara girdiğimiz bu günlerde  bahar coşkusunu kışın hüznüyle karıştıralım dedi ruhum ve bu ayın kadınına Duygu Günkut’u uygun gördüm.

Duygu İstanbul’da doğdu, büyüdü, çocukluğu, gençliği, yaşamının büyük bölümü burada geçti ve bir gün bu şehirden vazgeçme zamanı geldiğine karar verdi. Çeşitli denemeler sonrası Karşıyaka’ya yerleşti, o şimdi tam bir İzmir sevdalısı. İzmir’in tadını en iyi çıkaranlardan, her bulduğu fırsatı yakın çevrede kısa tatiller yaparak denizle arasındaki aşkı yaşayanlardan… Kısacık bir evlilik geçirdi Duygu ama onun özgeçmişi, yaşadıkları, hayat tecrübesi değil bu kez aktaracağım, kendi ağzından, tek bir şiir onu anlatan…


Şubat ayı Duygu’nun çok sevdiği babasını, çok küçük yaşlarda zamansız ve ani kaybetmesinin bilmem kaçıncı yıldönümüydü.  Genç kızlığa adım attığı ilk yıllarda, o en karmaşık duyguların bir arada yaşandığı ergenlik döneminde, doğduğu evi, çocukluğunun geçtiği İstanbul’un o güzel semtini, hayatında yeri doldurulamayacak o muhteşem erkeğin ardından, yaşadığı  o yalnızlığı, içindeki boşluğu ve ona olan özlemini anlatan her okuduğumda aynı üzüntüyü hissettiğim, derinlerde sakladığımız yaranın kanadığı, bana göre bir Duygu Günkut klasiği olan o muhteşem şiiri paylaşmak istiyorum sizinle. 









Burada geçti işte on altı yılım, tüm hayatım... 
Eflatun denizde, turuncu gölde akşam olurken, 
Odamda oturup çıplak ağaç karaltılarını seyrettim 
İçimde diken gibi büyüyen bir yalnızlık varken. 
Ve ben buranın yazını yaşadım, 
Kışını, ilkbaharını, sonbaharını. 
Bir yokuş vardı, aşağısı kışken yukarısı bahar 
Ve aşağıda yağmur yağarken, yukarıda çocuklar oynar. 

Bir orman vardı, göğe karışır yeşili... 
Ne zaman kenarından geçsem çürük yaprak kokar korku korku. 
Bir yeşil ki gök kadar mavi 
Ve deniz eflatunken gök turuncu, 
Her ağacı ile benden uzakta dururdu. 
Karşıdaki burunda ışıklar yanınca 
Bilirdim ki, göldeki köprü daha bir eğri 
Ve uzanmaz artık hiçbir şeye insanın elleri. 

Çocuklar gider artık, bir gölgeleri kalır. 
Parktaki sesleri hala uçurumda yankılanır. 
Bir tren kaplar birden tüm gölün kıyısını, 
Düdük çalarak selamlar parktaki gölge çocukları. 
Artık ışık ışık Çekmece Gölü’nün ayna suları. 
Nedense soğuğu bir başka oluyor buraların 
Belki de soğuk değil, yalnızlık üşütüyor beni, 
Bir de geçmişte kalmış birinin özlemi... 

İşte böyle. Artık anlıyorsunuzdur beni. 
Biliyorsunuzdur lavanta kokulu rüzgarların getirdiği 
Burcu burcu kokan gençlik heveslerimi. 
Her şeyi öğrendiniz. Bize götüreyim sizi şimdi de. 
Her gelen otobüsün kapıları açılır burada. İnmelisiniz, son durak. 
Evimiz güzel, hem de şehre çok uzak. 
Burada geçti dediğim gibi çocukluğum. 
Durağın karşısında, şu yeşil bahçe kapısının ardında. 

Açın kapıyı girin içeri, haydi. Bilmenizi isterim ki 
İçerde yalnız sevgi var, gül ve kedi. 
Tertemiz çarşaflı bir yatak, bir kadın ve hep küçük kalacak o kız 
Sizi kapıda karşılar küçük kızın oriyantal gözleri, 
Bir de dedim ya, geçmişte kalmış birinin özlemi. 
Ve o eksikliği hissettirir size, yediğiniz her akşam yemeği. 

Çekinmeyin, haydi girin içeri. Gölgeler rahatsız etmesin sizi. 
Onlar sadece birer hayal bana geri getiren geçmiş günleri. 
Bütün gölgelerin biraz gariptir gözleri, 
Geçmişten bakarlar çünkü bugüne gizli gizli. 
Hayır, korkmayın dedim ya, onlar benim hayallerim. 
Bizim çocuklar işte, çocukluk arkadaşlarım benim. 

Şu ağlayan Cüneyt. Yanındaki Tansel. Aldırmayın, o hep güler böyle. 
Ersun ve Özlem, birbirlerini seviyorlar. Hep evlenmeyi düşlerler... 
Ve Sibel. Yine birşeyler anlatıyor Ayper’e. 
Şu Gürcan olmalı. Oya ve Nil yanındakiler. 
En çok şunu seviyorum, bakın: Adı Cengiz. 
Onlar yokken burası çok sessiz, bilemezsiniz. 

Sizi görmezler, siz onları görseniz de, 
Evet, hep böyle gürültücüdürler. 
Size aldırmazlar, siz onları sevseniz de. 
Bakmayın bu hallerine, hepsi büyüdüler. 
Şimdi hepsinin değişti bu çocukluk yüzleri. 
Korktular kaçtılar işte. Hep bu rüzgar! 
Öyle kalabalık ki lavanta kokuları ve çocukluk sesleriyle... 
Haydi durmayalım, içeri girelim. Üşüyeceğiz biz de. 

Çantanızı bırakın merdivenin başına 
Bırakın ki, iki kere çıkarın eve gelmenin tadını 
Daha sonra çantayı odaya çıkardığınızda. 
Bahçeyi gördünüz, gülleri de. Her ikindi baharda 
Biz çay içeriz o güllerle hanımellerinin altında 
Ve kışın hep özleriz o durgun bahar havasını 
Otururken sıcacık bir odada, sımsıkı kapalı kepenklerin ardında 
Dinleriz kış rüzgarının ağaçlara anlattığını. 

Sanırım hepsi bu. Okuldan çıkıp da yollara düştüğümde, 
Evimiz canlanır gözlerimin önünde. 
Geçmişten bir şeyler takılı kalmıştır her köşesine. 
Beni kapıda karşılar her eve dönüşümde, 
Tertemiz çarşaflı bir yatak, bir kadın ve hep küçük kalacak o kız. 
Sevgi, gül ve kedi. 
Bir de geçmişte kalmış birinin özlemi...

Duygu Günkut

You Might Also Like

0 yorum

Mesajınız için teşekkürler...

Flickr Images

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı