Aldatmak ya da aldatılmak…
Geçtiğimiz günlerde Cem Özer’in aldatma konusunda yaptığı
açıklama üzerine düşündüm.
“Sevdiğim kadının, birlikte olduğum sevgilimin
canı bir başka beden çekmiş, gitmiş başka biriyle yatmış, benden genç, benden
diri biriyle... Yapabilir. Bunu aldatma saymam ki”
Tabii cümlenin gerisi de var fakat çarpıcı kısmını alıp
yayınlamak adettendir biliyorsunuz J Ortalık ayağa kalktı,
herkes kendince yorum yaptı, ahkam kesme fırsatını kullandı ama sanırım ben onu
anladım. Yine aykırı olduğum düşünülecek, çok uçlarda yaşıyormuşum gibi gelecek
ama ben onu tam olarak anladım. Ki ben, sahiplenme duygusu en yükseklerde, en
ufak eşyama bile kıyamam, benim diye kabullendiğim şeylerden ayrılamam,
kullanılmaz hale gelmeden kapıya koyamam. Sevdiğimi paylaşamam, her şeyi her an
benimle yapsın isterim. Ki ben… buna rağmen adamı anlayabildim, ne demiş bu
diye düşünebildim.
Kimse istemez elbette eşinin başka biriyle ne fiziksel, ne
de ruhsal ilişkisini, kimse kabul edemez, ama hayat bu ya, teselliler,
avuntularla dolu, işte bu da onlardan biri. BENCE dedik ya bence öyle işte…
Ruhsal ihanettense, fiziksel ve anlık birlikteliği kabul etmek, kabul edebilmeye
çalışmak, kendini avutmak aslında…
Çok klasik bir soru aldatmak mı, aldatılmak mı zor??
Aldatmak aynı zamanda aldatılmak mı?? Bazı sorular var cevabı iç içe bu konuda
bunlardan biri bana göre… Aldatmak derken, illa karşı cinsten biriyle olan
ilişkine üçüncü kişiyi sokmak olarak algılamayalım. Aldatmak yalan söylemek,
gizlemek, ihanet etmek demek. Çocuğun annesini aldatması, korku ya da diğer
sebeplerden ona yalan söylemesi, bir şeyleri, bir yerleri ondan saklaması, çok yakın
olduğunuzu düşündüğün bir arkadaşının, diğer arkadaşınla seninle paylaşmadığı
şeyleri paylaşması ya da onunla ilgili önemli, özel bir bilgiyi başkalarından
duymak, işyerinde patronu aldatmak, sevmediklerine seviyormuş gibi davranmak da
aldatmanın bin bir hallerinden, bence en acıklısı ve en yıkıcısı da KENDİNİ
ALDATMAK.
İnsan aldatıldığı zaman en çok hayal kırıklığını yaşıyor,
güvensizlik oluşuyor karşısındakine ve çevresine. Sonra sorgulamalar başlıyor,
neden, nasıl diye. Kendinde sebep arıyorsun, yetersizlik duygusu yaşıyorsun,
reddedilme sendrom haline geliyor, değersizlik hissi tavan yapıyor. Öyle olsaydı, böyle olsaydı da olur muydu,
acaba nerde hata yaptım diye sorup duruyorsun, kendini suçluyorsun, bunun
karşındakini kişiliği ile ilgili olabileceğini, bazı insanlar için yalan söylemenin,
aldatmanın yaşam tarzı olabileceğini düşünmüyorsun.
İlginç ve izahı zor bir durum da, çoğu kadının aldatıldığını
öğrendikten sonra erkeğini bırakamaması, hele ki bu erkek sevdiği erkekse…
Sevmediği erkekse ve bir nedenden dolayı onunla birlikteyse aldatıldığını
anladığında daha kolay ayrılıyor çünkü aradığı bahaneyi bulmuş oluyor. Ama eğer
hala seviyorsa, ve daha da kötüsü hala ona aşıksa hiç bırakamıyor, rekabet
duygusu mudur, sahip olma isteği midir bu tutma çabasının sebebi bilemiyorum,
ama çoğu ilişkide gözlemlediğim bu… Evliyse çocukları bahane ediyor, sevgiliyse
zaten neye uğradığını şaşırıyor, beklemediği ve hiç istemediği bir anda başına
gelmişse hele, bırakmamak için elinden geleni yapıyor. Böyle davranan erkekler
de vardır ama kadınlar çoğunluk sanırım.
Hepimiz yaşamışızdır, duymuşuzdur aldatma hikayeleri…
İnanılmaz acı veren, insanı dibe vurduran, hayata bakış açısını tamamen olumsuz
etkileyen, yaşam enerjini bitiren, çevrenle ilgili sorgulamalara vardıran bir
duygu bu. Bazen içimize kapanırız, kimseye anlatmayız, kendi kendimize bu
sürecin geçmesini, kabullenmeyi bekleriz, bazense anlayabileceğini düşündüğümüz
yakınlarımızla paylaşırız.
Sizin de paylaşmak istediğiniz aldatma hikayeleriniz varsa
anlatın bize hep birlikte yorumlayalım, birbirimize destek olalım. Sandıkta
sakladıklarımızı ortaya çıkaralım. Kim bilir belki de, size ya da bunu yaşayan
tanıdığınız birine iyi gelir?? Bazen kendi kendimize akıl edemediğimiz küçücük
bir çözümü birine anlatırken veya karşımızdakini dinlerken, ya da bir cümle
okurken bulabiliyoruz.
0 yorum
Mesajınız için teşekkürler...