ANNELER VE KIZLARI
Annelik tarifsiz, anlatılmayan, sadece yaşanan hangi ülkede,
hangi sosyal ortamda olursanız olsun ortak hisler taşıyan, döllenmiş yumurtanın
rahme yerleştiği anda hissetmeye başladığınız bir duygu. Ne yaparsanız onun
için az geliyor, ne yapmazsanız-yapamazsanız- üzüntü kaynağı oluyor. Psikolog
bir arkadaşımın dediği gibi “anne olmak böyle bir şey, yaptıklarından da
yapamadıklarından da vicdan azabı duymak”. Anne olamasak bile annelik
yaptıklarımız var yaşamımızda ve tabii ki hepimizin bir annesi. Hayatta ya da
değil, kalbimizin içinde, bizi izliyor, hala bize enerji veriyor, yanımızda
olmasa bile ihtiyacımız olduğunda çocukluğumuzda kurduğumuz kuvvetli ilişki bir
şekilde devam ediyor.
Erkek annesi olmak farklı bir duygu, özellikle ülkemizde. Gözlemlediğim
kadarıyla, kadına güven hissettiriyor, egosunu yükseltiyor, padişahlık
döneminden kalma bir duyguyla güç veriyor, bir çeşit yerini sağlamlaştırıyor.
Oğlum olmadığı için hiç bilemeyeceğim- ama kız annesi olmak çok zevkli, gurur
verici bir o kadar da zor. Hangimiz annemizle çatışmamışızdır, hangimiz
annemizin eşyalarını paylaşmamışızdır, hangimizi onun kocasıyla olan ilişkisin
örnek almamışızdır? Kimimiz onun gibi olmaya uğraşmış, bazımız da ben hiç öyle
olmayacağım demişizdir, her türlü inkara rağmen, büyüdükçe onun gibi davranmaya
başlamışızdır.
Kızlarla anneleri arasındaki o büyük bağ hiç bitmiyor. Erkek
çocuklar yetişkin olduklarında, evlendiklerinde, kendi ailelerini kurduklarında
öncelikleri değişebiliyor, kızların hayatında annelerin etkisi, aralarındaki
rekabet hayat boyu sürüyor…
Annem bana her geldiğinde mutfakta kavanozların yerini
değiştirir –böyle kullanımı daha kolay diye- ben kızımın odasına girdiğimde, en
azından bir çekmeceyi düzeltip, masasının üzerini düzenliyorum, böylesi daha
uygun diye de savunmaya geçiyorum J
hayatı onlar için hep kolaylaştırmaya çalışırken, bazen daha zorlaştırıyoruz,
fark etmiyoruz. Gidecekleri okullara karar verirken, erkeklerle ilişkilerinde, meslek
seçimlerinde, evlilik kararlarında müdahaleci olabiliyoruz... Kim bilir belki
kendimizi görüyoruz onlarda, hata diye düşündüklerimizi yapmasınlar istiyoruz.
Koruma içi güdüsünden bu tavrımız ama biliyoruz ki hiçbir faydası yok. Biz
annemizi ne kadar dinledik? Dinleseydik ne olurdu??
Küçükken bir film seyretmiştim yanılmıyorsam ismi “Anneler
ve Kızları” idi ya da aklımla öyle kaldı. Yıldız Kenter anne rolündeydi, filmdeki
kızının adı “Iras”dı. Hizmetliydi annesi, zengin bir ailenin yanına
sığınmışlardı, o evin kızı da Iras’la aynı yaştaydı. Kızın annesinden ne kadar
utandığını, onu ne kadar aşağıladığını ve kadıncağızın hissettiklerini dün gibi
hatırlıyorum. Film sonunda yaşanan, kızın duyduğu büyük pişmanlıklardı… Tıpkı
gerçek hayatta olduğu gibi…
Hep deriz ya bir şeyin kıymetini sahipken bilmiyoruz,
annelerin kıymetini de anne olduktan sonra anlıyoruz. Sözün kısası hiçbir şey
için geç olmadığı gibi ilişkileri gözden geçirmek için de geç değil diyorum.
BENCE bir durup düşünelim, bu ayın bir günü sevgili annelere ayrılmışken,
hediye kampanyaları her yerde gözümüzün içine sokuluyor, çeşitli mekanlarda
organizasyonlar düzenleniyorken, biz kez daha düşünelim. Onların istediği
sadece sıcacık bir gülümseme, takdir edilme, biraz saygı, hatırlanmak ve
olabildiğince fazla vakit geçirebilmek, gerisi teferruat…
0 yorum
Mesajınız için teşekkürler...