SEVGİNİN GÜCÜ “Bajrangi Bhaijaan”

Maneviyat yüklü Hint Filmlerine devam… Geç keşfettim Bollywood’u. Önyargılıydım tıpkı yeni bir yemeği tatmak gibi. Direncimi kırdım ve Hint Sinemasının tadına baktım, çok sevdim. İzlerken hem eğleniyorum, hem düşünüyorum aynı zamanda keşfediyorum-en sevdiğim-.

Türk filmlerinden hoşlanmama nedenlerinden biri kendimizin karanlık yüzünü aynada seyretmek gibi… Gördüklerimden rahatsız oluyorum ama gerçek bu, değiştiremiyorum. Hint filmleri de aslında aynı tabloyu içeriyor ama işleniş farkından sanırım izlerken hissettiklerim biraz hüzün, biraz neşe, biraz kıyaslama, çokça düşünce ama kesinlikle gerginlik değil.

 Filmin ismini tam tercüme edemediklerinden olsa gerek SEVGİNİN GÜCÜ uygun bulmuşlar, bence az kalmış, sadece sevgi değildi bu adamdaki…

Filmin konusuna gelince 5 yaşında doğuştan konuşamayan küçük bir kız ile yolları kesişen bir adamın hikayesini anlatıyor. Annesi tedavi ettirebilmek için onu Pakistan’dan Hindistan’a götürmeye karar verir.  Trenle çıktıkları yolculukta küçük kız, yolculuk sırasında yaşanan aksilik sonucu bilmediği topraklarda yapayalnız kalmıştır. Tek başına sokaklarda dolaşan küçük kızın yolu Bajrangi adındaki bir adamla kesişir. Shahida’nın ailesini bulmak için yola koyulan ikili kendilerini macera dolu bir yolculuğun içerisinde bulur

Çoğumuzun –hatta izlerken benim bile- “aptal” diye nitelendireceği ölçüde saf, dürüst ve iyi niyetli bir adamın filmin sonunda mücadelesini kazanması, hedefe bu yolla da varılabileceğini göstermesi umut veriyor insanın içine. İzlerken dini inançlar, mezhep ayrılıkları, iki ülkenin kültürel ve coğrafi yapısı hakkında bilgi edinebileceğiniz keyifli bir aile filmi.

AĞUSTOS BÖCEĞİ

Yazı uzun bir bayram tatili ile bitiriyoruz. Yaşadığımız her güzelliğe şükürler olsun, kaybettiklerimiz içinse sabır, güç, kuvvet gerek.

İçinde bulunduğumuz ayın son günlerinde sevimli Ağustos böceği geldi aklıma. Yıllarca haksızlık yapılmış, belki de haksızlıklara fazlaca şahit olduğum bu günlerde çağrıştı beynimde kendileri J

Toprak altında yaşayan Ağustos böcekleri ağaç kökleri ve öz suyu emerek beslenirlermiş.17 sene toprak altında kalan, yeryüzüne çıktıktan sonra 4 haftalık ömre sahip olan ve bu dört haftayı eş arayarak geçiren Ağustos Böceği eşleştikten sonra ölüyormuş. Doğal olarak  kışın yaşamayacağı için yiyecek biriktirme endişesi yokmuş. Üstelik milyarlarca ağustos böceğinin dünyanın her yanında, hep bir anda toprak üstüne çıktığını düşünürsek, akılsız dediklerimizin neler yapabileceğini bir kenara atmamayı, kendimize benzemeyenleri tembellik, aptallık gibi sıfatlarla suçlamamayı akıl ederiz belki…

Hiç ummadığımız, ciddiye almadığımız, sıra dışı olmakla suçladıklarımız belki bizden çok daha mutlu, daha akıllı, dünyayı çözmüş, her anın tadını çıkararak yaşıyor. Kim bilir  karınca gibi çalışkan diyerek takdir ettiklerimiz de kendi etrafında dönüp duruyor, hayat boyu bir yere varamıyor, mutsuzluğun sebebini dışarıda arıyor L

NOT:GÖRSELLER ULUDAĞ.COM ALINMIŞTIR

Eski ve dar bir sokakta yürürken gözüme çarptı, anımsadım; evler vardı cumbalı… Avrupa’da hala korunan bu binalar ülkemizde artık sayılı. Yerini sözüm ona modernlerine bıraktı. Cumbalı, tahta panjurlu  pencerelerin yerini kullanımı kolay plastik panjurlar aldı. 

Eskiler daha zahmetliydi belki, ama daha sağlıklıydı. Hiç hava almadığımız duvarlar, sıkı sıkıya kapanan pencereler. Tıpkı ilişkiler gibi, eskiden daha zahmetli ama daha gerçekti. Teknolojiyle uyumlu, daha rahat kullanımlı pencereler, kapılar, duvarlar çok daha konforlu, hem kullanım hem temizlik açısından… Bu yüzden tercih ediliyor, eski parkeleri, tahta çerçeveleri, çimento duvarları korumak, kollamak zor tabii… Günümüzde ilişkiler de en rahat, en konforlu şekilde yaşanıyor, sosyal medya aracılığı ile mutluluklar gözler önüne seriliyor, ama geçmiştekiler gibi, emek verilen, paylaşılan, duyguya dayalı, sadece kalpten bağlanılan, iki kişi arasında yaşanan ilişkiler kadar sağlıklı değil. Onları sürdürmek zordu, imkansızlıklarla uğraşmak gerekiyordu, karşılıklı fedakarlıktı. BENCE cumbalı evler gibi her biri kendine özel ve daha kıymetliydi. Şimdikilerin hepsi neredeyse aynı L

DOLLY PARTON

“DOLLY PARTON’S COAT OF MAY COLORS”

Country sanatçısı Dolly Parton’un hayat hikayesini anlatan bir biyografi… Yaşanmışlıklardan alınması, bir mantonun bir kadının hayatında dönüm noktası olması kısmı bizi hikayeye çeken. Emekle, sevgiyle işlenen, en önemsizmiş gibi görünen şeylerin yaşamımızdaki etkisini belki çok yıllar sonra anlayacağız, belki de filmi seyrederken bizim de hala sakladığımız kıymetlilerimizi aklımızdan geçireceğiz.

Sevgiye, sevginin gücünü, varlığında mucizelerin gerçekleşeceğine, yokluğunda yaşamın anlamının tamamen kaybedileceğine, içinizdeki yalnızlıkla sürüklenip gideceğinize inanıyorsanız bu TV filmi tam size-bize göre. Son zamanlarda seyrettiğim en duygu yüklü film. Aile yapısını ele alan, ebeveynlerin çocuklar üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor. Çok dindar bir ailede geçen film bize “din” “kutsal kitap” olgularını da sorgulatıyor. Film sonunda, “inançlıydım zaten” der devam mı dersiniz, “hiç adil değil bu hayat” diyerek inancınız mı sarsılır karar size kalmış.

Film temel olarak çok çocuklu ailenin ilgi odağı, bir gün buralardan uzaklaşıp çok meşhur bir müzisyen olma hayali kuran, tabir-i caizse ailenin yapı taşı küçük bir kız çocuğu ile onun sevgi dolu, varlığını çocuklarına ve sevgili eşine adamış bir annenin ilişkisine dayanıyor. Yüreğinizi ısıtacak, her karesinde sevgiyi hissedeceğiniz, her cümlesinden ders çıkaracağınız sıcacık bir film... BENCE izleyin, nesnenin kölesi olduğumuz şu kaos ortamından biraz uzaklaşın derim J